EVVEL TARîK BADE’L REFîK

EVVEL TARîK BADE’L REFîK

04.11.21
04
Hasan Küçükkandemir
Hasan Küçükkandemir
Tüm Yazılar
                Kadim geleneğimizde yol arkadaşlığına verilen öneme binaen bir söz vardır: Evvel refîk bade’l tarîk. Önce yoldaş sonra yol anlamına gelen bu deyiş yola çıkmadan evvel yol arkadaşının ne kadar  mühim olduğunu anlatmak için kullanılagelmiş. Ancak başlıktan da anlaşılacağı üzere bu yazıda yola çıktıktan sonra bulduğum yol arkadaşından bahsetmek istiyorum.
                Kariyerimin dönüm noktalarını yaşadığım günlerdi. Girmiş olduğum görevde yükselme sınavında iyi bir derece yaparak ikinci olmuştum. Aynı dönemde eşimin de ilk ataması memleketi Samsun’a çıkmış, akabinde ben de eş durumu tayini talebinde bulunmuştum. Ancak o dönem yeni kurulan mahkemelerdeki ihtiyaç nedeniyle vekaleten bir üst kadroya görevlendirildim. Haliyle eş durumu tayin talebim kabul edilmedi. Oğlum henüz 2,5 yaşındaydı. Her Cuma günü Samsun’a gidiyor, pazartesi günleri ise sabah 05:00 sularında Samsun’dan Ankara’ya dönüyordum.
               Bir arkadaşımın vesilesiyle bir yolculuk uygulamasının varlığından haberdar oldum. Bu uygulama ile seyahat edeceğimiz illeri ve saati paylaşarak o ile seyahat etmek isteyen başka kişilerle yolculuğu paylaşıyorduk. İtiraf etmem gerekir ki, bu uygulamayı kullanmamdaki en önemli saik, maddi kaygılardı.
               Uygulama üzerinden verdiğim ilana Lokman AK isimli bir kullanıcı rezervasyon talebinde bulundu. Bu kişinin profilini incelediğimde daha önce defalarca bu uygulamayı kullandığını, güvenilir bir insan olduğunu anladım ve rezervasyon talebini kabul ettim. Lokman AK, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yapıyordu. Eşinin kamu görevi ve çocuklarının eğitim durumu nedeniyle Samsun’da bulunan evlerini kapatmamış, kendisi yaklaşık 2 yıldır her hafta sonu gidiş geliş yapıyordu ki Ankara- Samsun arası yolculuk yaklaşık 5 saat sürüyordu.
                Lokman hoca ile artık her hafta Cuma ve Pazartesi günleri yolculuk yapıyorduk. Bu arada bahsi geçen yolculuk uygulamasından da başkaca misafirlerimiz oluyordu. Misafir diyorum çünkü Lokman Hoca ile birlikte ev sahibi olmuştuk. Ancak yeni gelen misafirlerimiz çoğunlukla sohbetlerimize dahil olamıyor veya sohbetlerin serencamı bozulduğu için biz misafirlerimizin ilgi alanlarına ilişkin sohbet etmeyi tercih ediyorduk.
                Lokman Hocam, herhangi bir konu konuşulduğunda önce dikkatle dinler, sonra aklındaki soruları ardı arkasına sıralar, sonrasında kendi fikirlerini kırmadan dökmeden nezaketle ifade ederdi. Meraklı kişiliği ise onda ciddi bir birikim meydana getirmişti. Ariflerin de dediği üzere “İlim bir hazinedir. Anahtarı ise sormaktır”. Yine Lokman Hocamın şahsında teyit etmiş oldum ki, insanın ilmi artınca kibri azalıyor, tevazu sahibi oluyor.
Lokman Hoca bir gün kurumundan bir arkadaşının da Çorum’a kadar bizimle gelip gelemeyeceğini sordu. Memnuniyetle kabul ettim. Nihayet aramıza bir ev sahibi daha katıldı. Bu kişi yine Din Öğretimi Genel Müdürlüğünden Şube Müdürü Kadir Söngüt idi. Kadir Hocamın akıbeti de bizimle benzerdi. Eşi ve çocuğunun düzeni bozulmasın diye memlekete ve millete hizmet sevdasıyla yola revan olmuştu.
                  Kadir Hoca, ilk zamanlar Lokman Hoca’ya nazaran biraz daha ihtiyatlıydı. Yılların verdiği öğretmenlik ve idarecilik tecrübesiyle tabiri caizse beni biraz tarttı. Kaç kilo çıktım inanın bilmiyorum. Ancak geçer not aldığımı söyleyebilirim. Bir süre sonra beni diplomatlığa bile teşvik etmişti. Doğrusu bu tavsiyelerini önceleri abartılı buldum. Ancak Kadir hocayı tanıdıktan sonra samimi olmadığı bir “şeyi” söylemeyeceğini geç de olsa anladım.
Cuma günleri eşim ve çocuğumla buluşacak olmanın verdiği sevincin yanına bir müddet sonra Kadir Hoca ve Lokman Hocayla yapacağımız yolculuğun heyecanı da eklenmeye başladı. Bu yolculuklar benim için seyahat olmaktan çıkmış adeta bir okul haline gelmişti. Ama bu yolun bütün olumlulukları yanında her şey güllük gülistanlık da değildi. Çok ciddi kazalar atlatmıştık. Hatta bir seferinde atlattığımız kazadan sonra sitemkar bir şekilde ne olursa olsun tekrar mazeret tayini talep edeceğimi söylediğimde bana şöyle söylemişti;
-          Hasan hocam, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerini okudun mu?
-          Okumadım hocam.
-          Ben bir kısmını sana söyleyeyim;
“Bir işi murat etme,
Olduysa inat etme,
Haktandır o reddetme,
Mevlam neyler neylerse güzel eyler”
                Bazen söz biter, insanlar “hâl” ile konuşur. Ben bunu yol arkadaşlarım ile öğrendim. Özellikle Pazar günleri sabah 05:00’de buluşup Ankara’ya doğru yol alırken biliyordum ki Lokman Hocam’ın biricik oğlu babası ertesi gün gitmesin diye babasının kucağında yattı. Biliyordum ki, Lokman Hocam birbirinden kıymetli iki kızını uyuduktan sonra öperken kursağında bir şeyler düğümlendi. Kolay değil 6 yıl bu çileyi devam ettirebilmek. Zira 14 Eylül 2021 tarihinde mesajında öyle söylüyordu;
                Bu yaşamda her şeyin bir bedeli var,
                Kimi giderek, kimi kalarak bedel ödüyor,
                Kimi de ne gidebiliyor, ne de kalabiliyor”
                Lokman Hocam, 21.10.2021 tarihinde Rabbine kavuştu.  Bize hizmet aşkını, kadirşinas dostluğu, cefakar babalığı, fedakar öğretmenliği, hamiyetli idareciliği miras bırakarak. Bazı insanlar vardır onların ve temsil ettiği değerlerin varlığı insana huzur verir. Çünkü, inandığın değerleri temsil eden insanları görmek insanı diri tutar. Bu açıdan,  Lokman Hocam’ı kaybetmek benim için maddi kayıptan çok öte bir anlam taşıyor.
                Dilimin lâl olduğu, kalemin yazamadığı kısımlara geldik. Lokman Hocamın öğrettiği üzere susarak konuşmanın vakti geldi zannediyorum. Bu vesileyle başta ailesine, yakın arkadaşı Kadir Hocama, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ailesine başsağlığı diliyorum. Lokman Hocamın muazzez ruhu için Fatiha talep ediyorum.

                Selam ve muhabbetle.