13. YÜZYIL İSLAM MEDENİYETİNİN AKLI : SİRÂCEDDİN URMEVÎ
16.01.22
Konya, Anadolu Selçukluluları’na
başkentlik yaptığı 1096-1277 yılları arasında ilim, kültür ve sanatta dönemin
ünlü alimleri ve filozoflarına ev sahipliği yapmış bir medeniyet şehridir.
Konya denilince ilk akla gelen ve şehirle bütünleşen isim Celâleddin Rumîdir.
Ancak istiksâ edemediğimiz, künhüne varamadığımız ve müzeleştirerek popüler kültürün bir parçası haline getirdiğimiz Celâleddin Rûmî’yi tek başına değerlendirmek hem onun
kıymetini romantik heveslere kurban ediyor, hem de bütünü görmemizi engelliyor.
13.
yüzyıl Konya’sını en iyi anlatan ifadeleri ise kanaatimce İhsan Fazlıoğlu
özetliyor. Şimdi bu ifadelere bir bakalım ;
“ Konya… Oğuzların
ilk hakîkî sükûnete kavuştuğu şehir. Bursa’ya varan menzil, İstanbul’a akan
ırmak. Davud Kayserî’nin su içtiği pınar, Molla Fenarî’nin feyz aldığı kaynak,
Şeyh Galib’in mirî malı, Dede Efendi’nin nağmelerini devşirdiği hayali. Uluğ
Keykubad’ın karargâhı; akıl ve adâletin nizâm-ı âleme dönüştüğü, bilgi ve
eylemin buluştuğu ilk yer (idi). “ (Fazlıoğlu, 2020)
Bu muazzam anlatı gururumuzu
okşamasının yanı sıra bize bir menzilde tayin ediyor. Aynı zamanda içinde ilmi
tenkitleri de içeriyor. Zira yine Fazlıoğlu’nun İslam’ın aklı dediği Sırâceddin
Urmevî’nin, İslam’ın vicdanı dediği Sadreddin Konevî’nin ve İslam’ın gönlü dediği
Celâleddin Rûmî’nin birbirini tamamlayan ve meydana getiren bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerekiyor.
Bu
vesileyle, durumdan vazife çıkararak dilimiz döndüğü, kalemimiz yazdığı,
sözümüzün tesiri ettiği ölçüde, hem madden hem manen Anadolu topraklarının
münbit başkenti Konya’mızın kıymetli alimlerini tanıtmak ihtiyacı hasıl oldu.
Öncelikli olarak Fazlıoğlu’nun ifadesinde kendisini bulan İslam'ın Aklı Sırâceddin
Urmevî’yi anlamak ve anlatmak üzere bu çalışmaya başladım.
Sırâceddin Urmevî’nin Hayatı:
Anadolu Selçuklularının ünlü âlim
ve kadılarından olan Urmevî’nin künyesi Ebu’s-Sena’dır. 594/1198 yılında günümüz
Azerbaycan’ın Urmiye şehrinde dünyaya geldiğinden doğduğu yere nispetle Urmevî
olarak anılmıştır (https://islamansiklopedisi.org.tr/siraceddin-el-urmevi) Urmevî’nin lakabı ise
Sırâceddin’dir. Anlamı dinin ışığı, kandili demektir.
İlk tahsilini memleketinde
yapmasına müteakip Musul ve Şam’a giderek tahsilini ilerletti. Özellikle Musul,
dönemin önemli ilim merkezleri arasında olması nedeniyle tahsil hayatında
önemli bir yer tutar. Zira Urmevî'nin Musul’un en büyük âlimi olarak bilinen, dinî ilimler
yanında felsefe, mantık, tıp, matematik ve astronomide dönemin tanınmış
âlimleri arasında yer alan, Tevrat ve İncil’i yorumlamada Yahudi ve Hristiyan
âlimlerinden daha ileride bulunduğu bildirilen Kemâleddin İbn Yûnus’tan ders
aldığı bilinmektedir. Bu noktada Kemâleddin Bin Yûnus’a da bir parantez açmakta
fayda var. Özellikle matematik ve astronomide o dönemin en çok başvurulan
şahsiyeti olduğu için Bağdat, Halep ve Endülüs’teki bazı âlimlerin yanı sıra II.
Friedrich (1194-1250) de bu ilimlerde karşılaştıkları meseleleri mektupla ona sormuşlardır.
Ondan hem Şâfiîler hem Hanefîler fıkıh okurken, ayrıca nakledildiğine göre Yahudilerle Hristiyanlar da Tevrat ve İncil okumuşlardır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-yunus-kemaleddin)
Musul'dan Evhaddüdîn el-Kirmanî ile
tanışmak ve öğrencisi olmak için Malatya’ya
giden Urmevî, Sultan I. Alâeddin Keykubad tarafından bir medreseye
yerleştirilip müderris olarak görevlendirilmiştir. Daha sonra Mısır’a geçen Urmevî’nin dönemin Eyyûbî Hükümdarı tarafından imparatora (VII.
Haçlı Seferi’nin lideri IX. Saint Louis) elçi olarak gönderildiği, imparatorun
ona büyük itibar gösterip ihsanlarda bulunduğu, Urmevî’nin de yazdığı bir
mantık kitabını imparatora ithaf ettiği bilinmektedir (Akkanat, 2006). Bu
yönüyle adeta bir alim-bürokrat statüsünde olduğu söylenebilir.
Mısır’dan sonra Konya’ya gelen
Urmevî’nin tanınırlığının zirvesine çıkması ise bu döneme rastlamaktadır.
Urmevî’nin Mısır’dan Konya’ya uzanan yolculuğunun temel sebebinin Moğol
istilası olduğu ifade edilmektedir. Urmevî akli (mantık) ve nakli ilimlerdeki
(usûl-i fıkıh, fıkıh, kelam) yetkinliğinin yanı sıra Konya Kadısı olarak görev
yapıyordu. Hatta Karamanoğlu Bey’liğinin isyan
çıkararak baskın yapacağı haberini alan Konya halkını şehri savunmaya teşvik
etmesi, bu maksatla bir fetva çıkardığı gibi bizzat kendisinin surlara çıkarak
saldırganlara ok atması III. Keyhüsrev tarafından büyük bir memnuniyetle
karşılanmıştır. Sultan ona takdirlerini bir mektupla bildirerek kendisini Rum
ülkesinin (Anadolu) başkadılığı göreviyle taltif etmiş ve vefatına kadar bu
görevini sürdürmüştür (İbn Bîbî, s. 212).
Urmevî’nin Çağdaşı Celâleddin Rumî İle Münasebeti
Kaynaklarda
Urmevî, Celâleddin Rumî ve Konevî’nin birbirlerinin çağdaşı olarak yakın ilişki
içerisinde oldukları aktarılmaktadır. Hatta Ahmed Eflâkî’nin aktarıdığına göre:
“Bazı Konya fukahasının Kadı
Sirâceddin’e gelerek haram olmasına rağmen halkın rebaba ve semâ âyinine rağbet
etmesinden, özellikle Mevlânâ’nın ilim ve fazilette üstün bir mertebede olduğu
halde bu bid‘atların yayılmasına öncülük etmesinden yakınmışlar, kadıdan bunu
önlemesini istemişlerse de Urmevî, Mevlânâ’nın zâhir ilimlerindeki mertebesini
hatırlatıp aleyhte hüküm vermekten kaçınmıştır. Bu âlimler, Mevlânâ’ya
gönderdikleri dinî ve aklî ilimlerdeki bazı sorularla onu müşkül duruma
düşürmek istemişlerse de Mevlânâ’nın bütün soruların cevaplarını yazılı olarak
vermesi üzerine Kadı Sirâceddin’in huzuruna gelerek pişmanlıklarını ifade
etmişlerdir” (https://islamansiklopedisi.org.tr/siraceddin-el-urmevi)
Bununla birlikte
Celâleddin Rumî’nin cenaze namazını kıldırmak için Sadreddîn-i Konevî’nin öne
çıktığı ancak üzüntüsü nedeniyle fenalık
geçirdiği için namazı Urmevî’nin kıldırdığı nakledilmektedir (Ferîdûn-i
Sipehsâlâr, s. 114-115).
Urmevî’nin Mantık Alanındaki Eseri ve Mantık İlmine
Yaklaşımı
Urmevî’nin bütün eserlerini bu
yazıda bahsetmemiz çok mümkün görünmüyor. Zira kendisinin akli ve nakli
ilimlerindeki yetkinliğinden bahsetmiştik. 13. yüzyıl İslam Medeniyetinin Aklı
olarak nitelendirdiğimiz Urmevî’ye bu ününü kazandıran eseri Meṭâliʿu’l-envâr isimli çalışmasıdır. Klasik mantık konularının özet halinde ele
alındığı bir eser olan çalışma medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş, Fâtih
Sultan Mehmed’in isteği üzerine Hızır Bey tarafından bazı ilâvelerle Farsça’ya
çevrilmiştir (Akkanat, 2017). Ayrıca Urmevî’nin fikirlerini öğrencileri
Osmanlı ilim geleneğine taşıyarak, Osmanlı’nın mantıkî-felsefî-kelâmî
geleneğinde bu görüşlerin etkisi de olmuştur.
Urmevî’ye göre, marifetullaha
ancak doğru düşünce ile ulaşmak mümkündür. Doğru düşünceye ulaşmanın yolu da
mantık ilmidir (Kocabıyık, 2020). Akkanat’ın belirttiğine göre Urmevî, mantığın
farz-ı kifaye olduğunu ifade etmektedir.
Urmevî’ye göre mantık kuralları
olan bir alet ilmidir ve onunla; nazarî olanların zarurî olandan nasıl elde
edildiği, sahih olan ve olmayan nazarın nasıl olduğu, doğruyu yanlıştan ayıran
şeyin ne olduğu, yanlış ile doğrunun karıştığı durumu ve sahih zannedilen şeyi
öğrenebiliriz. Bu nedenle kişi, eğer mantık kurallarına riayet ederse gerek
fikirde gerekse düşüncede hatadan emin olur (Urmevî, Beyanu’l-Hakk, vr. 1b).
Urmevî’nin Nasihati
Hem ilmi olarak teorideki
yetkinliği hem de kadılık görevi nedeniyle uygulamadaki yetkinliğiyle Urmevî,
insanları aydınlatmayı ve onların hayatlarına dokunmayı hedeflemiştir. Nitekim
onun Sivas’ta Sâhib Ata tarafından yaptırılan Gök Medrese’nin vakfiyesinin
giriş kısmına yazdığı öğütleri dikkat çekicidir (Çapak,2014):
“Unutulmamalıdır ki dünyâ kısa bir zaman için uğranılacak bir yerdir.
Onu sevmek, vahim ve korkunç bir azaptan ve büyük tehlikeye düşmekten başka bir
şey değildir. Cenâb-ı Hak, vâdinde durmayanı cezâlandırır. Cenâb-ı Hak, dünyâyı
geçici bir hayat için yaratmıştır. Orası ebedî bir karargâh değildir. Bu dünyâ
sermâyesi ancak farz olan ibâdetler; yapılan iyilikler; makbul olan sadakalar
ve cenâb-ı Hakka yaklaştıran hayırlı işler, güzel huylar, yüce ilimler,
fazîletler; nefsi, cimrilik ve hasedden temizleme; yalnız Allahü teâlânın
rızâsı için yapılan amellerden ibâret bir ticâret yeridir. Akıllı kimse, geçici
sermâyesini, şiddetli ve ebedî azapların bulunduğu âhiret için sarf eder. Her
kim âhiret için çalışırsa yüksek dereceler elde eder. Dünyânın geçici
süslerine, gönül alıcı yaldızlarına aldanırsa nîmetlerden, yüksek derecelerden
mahrum olur. Bu dünyâ, akıllının çiftliği, gâfil ve câhilin ziyan edeceği bir
yerdir. Dünyâda Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyan, ahirette azaptan
kurtulur; emir ve yasaklara uymayan da kaçacak yer bulamaz. Akıllı kimse,
ekilecek bir tarla gibi olan şu dünyâda, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına
riâyet eder. Resûlullah’a (sallallahü aleyhi ve sellem) tâbi olursa, âhirette
karşılığını görür. Verdikleri, ecrin en büyüğü ve azığın en verimlisi olarak
âhirette karşısına çıkar.”
Son Söz
13. yüzyıl İslam Medeniyetinin en
önemli düşünür, alim ve devlet adamlarından Sıraceddin El-Urmevî, dönemin
aklını temsil etmesi bakımından öncelikle hürmet edilmesi gereken bir alimdir.
Zira akıl olmadan vicdan olmadan, gönlün yönünü bulması imkansızdır. Urmevî’nin istirahatgahının halen tam olarak bilinmiyor olması, mirasçılarının vefasızlığına mahkum olarak
medfun olması başta Celâleddin Rumî’nin celâlini incitir.
Tarihçi Muhammed Ali Orak, Resim 1’de yer alan “Cennet Çukuru” denen bölgede kazı çalışmaları yapıldığı takdirde birçok önemli eserin ortaya çıkarılabileceğini, Urmevî’nin türbesinin ''Cennet çukuru' denen alanın doğusunda olduğunun ana kaynaklarda geçtiğini ifade etmektedir.
Resim 1- Cennet Çukuru
Bu vesileyle, İslam Düşünce Atlası
gibi muazzam eserlere ev sahipliği ve sponsorluk yapan Konyamızın, İslam
Düşünce Dünyası’nın önemli mihenk taşlarından Sırâceddin Urmevî’nin ebedi
istirahatgahının ortaya çıkarılması vazifesini elbirliğiyle yerine getireceğini
temenni ediyorum. Zira, kandili olmayan bir şehir karanlıkta kalmaya mahkumdur.
Selam ve
muhabbetle.
KAYNAKÇA
Akkanat, Hasan. “Kâdî Sirâcuddîn el-Urmevî ve Okulu,”
Selçuklu Kadılarından Siraceddin el-Urmevî Sempozyumu Bildirileri, (Sivas:
Cumhuriyet Üniversitesi Matbaası, 2017) içinde, ss. 9-22
Akkanat, Hasan. Kadı Siraceddin el-Urmevî ve
Metaliu’l-Envar İsimli Eseri Tahkik, Çeviri, İnceleme, c. I-III, Ankara: Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), 2006.
Akkanat, “Konevî’nin Çağdaşı Bir Düşünür: Siraceddin
el-Urmevî”, II. Uluslararası Sadreddin Konevî Sempozyumu Bildirileri (6-8 Ekim
2011), ed. Hasan Yaşar, MEBKAM Yayınları, Mart 2014, Konya, s. 22.
Çapak, İbrahim. Bir “Filozof” Olarak Sirâceddin el-Urmevî
(ö. 682/1283): Letâifü’l-hikme Bağlamında Bir Tahlil Denemesi, Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Yayınları: 1, 2014, ss. 76-84
Er-Râzî, Mulahhas; Urmevî, Beyânû’l-Hakk, Atıf Efendi No:
1567
Fazlıoğlu, İhsan (2020). Kendini Aramak, Baskı:2,
İstanbul, Ketebe Yayınları, ss. 127-130
Kocabıyık, Nilüfer, Öztürk. Kadı Siraceddin El-Urmevî’nin
Metafizik Aanlayışı ve “Beyânûl-Hakk” Eserinin Tahkiki ve İncelenmesi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), 2020
TDV İslam Ansiklopedisi, “SİRÂCEDDİN el-URMEVΔ, Erişim
Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/siraceddin-el-urmevi